Türkiye,türban krizinden çıkış stratejisi arıyor
>> сряда, 18 юни 2008 г.
16/06/2008
Geçtiğimiz yılki seçim galibiyetinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “tüm Türkiye’nin başbakanı” olma sözü vermişti, fakat muhalifler Erdoğan’ı, geniş çapta desteklenen liberal reformları sürdürmek yerine İslami bir gündeme öncülük etmekle suçluyor. Söz konusu anlaşmazlık Türk siyasetine büyük zarar verebileceğinden, kimileri yeni bir uzlaşma sağlamaya çalışıyor.
Ayhan Şimşek, Southeast European Times için yazdı -- 13/06/08
Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, siyaset yasağı alabilir. [Getty Images] |
Bu ayın başında Anayasa Mahkemesinin, iktidardaki İslamcı kökenli Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından yapılan, üniversitelerde türban yasağını kaldırmaya yönelik yasa değişikliklerini iptal etmesi, Türkiye’yi derin bir siyasi krizin içine soktu.
Karar, bir taraftan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan açısından ciddi bir darbe olurken, diğer taraftan da Mahkemenin Erdoğan’ın partisi AKP’yi devletin laik karakterini yıkmaya çalıştığı iddiasıyla kapatması ihtimalini yükseltti.
Türkiye’nin cumhuriyet baş savcısı, Anayasa Mahkemesinin AKP’yi kapatmasını ve 71 AKP'li lidere de beş yıl siyaset yasağı verilmesini istemişti. İddianame, türban ile ilgili değişikliklerin, partinin “gizli bir İslamcı gündeme” sahip olduğunu gösteren temel unsurlardan biri olduğu belirtildi. Mahkemenin konuyu Temmuz ayında karara bağlaması bekleniyor.
Üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına yönelik talep, Türkiye’de çok uzun yıllardır tartışmalara neden olan bir mesele. Bazı Müslüman kadınlar, Kuran’da saçların örtülmesinin şart koşulmadığını söylerken, bazıları da çeşitli şekillerde başlarını örtüyor. Bu örtünme şekillerinin en katı olanı, yani saçın tamamıyla örtülmesi, Türkiye’de siyasi İslamın bir sembolü olarak görülüyor.
Türk kadınları genel olarak başörtüsü takıp takmamakta serbestler. Fakat memurların ve öğrencilerin başörtüsü takması yasak. Yasağın kaldırılmasından yana olanlar ifade özgürlüğünün tehlike altında olduğunu iddia ederken, muhalifler bu meselenin altında yatan itici gücün siyasi İslam olduğunu düşünüyor.
Söz konusu tartışma geçtiğimiz hafta yaşanan bir olayla oldukça hassas bir noktaya geldi. Televizyonda yayınlanan bir haber programında türbanlı genç bir kadın, kendisinin ve arkadaşlarının İran İslam devriminin lideri “Humeyni’ye hayranlık duyduklarını” ve – laik Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu – Mustafa Kemal Atatürk’ün “İslam ulusuna ihanet ettiğine” inandıklarını söyledi.
Bir kadın, İstanbul’da Türkiye’nin en üst mahkemesinin, kadınların üniversitelerde türban takmasına izin veren yasayı iptal etmesini protesto etmeye yönelik bir gösteri sırasında Türk bayraklarının altında duruyor. 5 Haziran tarihli karar, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisine karşı açılan kapatma davasının beklenen kararının habercisi olarak görülüyor. [Getty Images] |
Daha önce yeni bir sivil anayasa hazırlanmasına ilişkin çalışmalara başkanlık eden, ülkenin önemli liberal profesörlerinden Ergun Özbudun, Anayasa Mahkemesinin türban aleyhindeki kararını eleştirerek, hakimlerin yetkilerini aştıklarını söyledi. Özbudun, Kanal D televizyonuna yaptığı açıklamada, “Ayrıca Mahkeme, bugün hiçbir Batılı demokraside – hatta laiklik konusunda oldukça katı olan Fransa’da bile – görmediğimiz kadar sert ve dar bir laiklik çerçevesi çiziyor”, dedi.
Özbudun’a Türkiye’de gerçekten İslami bir devlet düzeni isteyenlerin nüfus içindeki payı yüzde 10’un altında, ki bu da oldukça önemsiz bir tehdit. Kısa bir süre önce yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türklerin çoğunluğu din ve devlet işlerinin ayrılmasına saygılıyken, yüzde 76’sı türbanın üniversitelerde serbest olmasını istiyor.
Fakat bütün Türk aydınlar Özbudun ile aynı fikirde değil. Cumhuriyet Halk Partili (CHP) bir siyasetçi ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin saygın bir eski üyesi olan Gülsüm Bilgehan, AKP iktidarında Türk kadınlarının haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları konusunda uyarıda bulunuyor.
Bilgehan, “Siyasi İslamcı gruplar ülkeyi İslamlaştırmak için sistematik çalışmalar yürütüyor ve bugün ülkenin bazı bölgelerinde ilkokul çağındaki küçük kız çocuklarının bile türban takmaya zorlandıklarını görüyoruz”, dedi.
AKP’nin “özgürlük retoriği” olarak tanımladığı söylemini eleştiren Bilgehan, gittikçe daha fazla kadının kamusal alanın dışında bırakıldığını ve geleneksel ev hanımı rolünü üstlendiğini söyledi. İstatistiklere göre kadınların iş gücüne katılımı, 1990 yılında yüzde 34 iken, 2007 yılı sonuna gelindiğinde bu oran yüzde 22'nin biraz üzerinde bir noktaya kadar gerilemişti.
AKP’nin 340 milletvekilinden yalnızca 25’i kadın ve Erdoğan'ın kabinesindeki kadın bakan sayısı da sadece bir.
Ünlü Türk yazar Soner Yalçın, kısa bir süre önce yayınladığı “Siz kimi kandırıyorsunuz?” isimli popüler kitabında AKP liderlerinin ailelerini araştırdı. Kitapta, bu ailelerde kadınların çoğunun evlendikten sonra türban takmaya karar verdikleri ve çoğunluğunun üniversite eğitimi almış olmalarına rağmen evlendikten sonra çalışmayıp evde oturdukları anlatılıyor.
Yalçın’a göre siyasi İslamcılar arasında görülen geleneksel muhafazakarlık, bu kadınları kamusal hayattan uzak tutuyor.
Türkiye’de aydınlar ve siyasetçiler, türban meselesi hakkında farklı görüşlere sahip olsa da, neredeyse herkes, Erdoğan'ın geçtiğimiz Temmuz ayındaki seçim galibiyetinin ardından bu meseleyi iyi yönetemediğini düşünüyor.
Ankara’da Şubat ayında binlerce kişi, üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasını protesto etmek amacıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün mezarı Anıtkabir'i ziyaret ediyor. [Getty Images] |
Seçimlerde AKP, istikrarın ve AB üyeliği çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen siyasi ve ekonomik reformların devamlılığının sağlanmasını isteyen iş çevreleri ve liberallerin de desteğini kazanarak yüzde 46.6 oranında oy aldı.
Temmuz 2007’de seçimlerde kazandığı galibiyetin ardından yaptığı konuşmada Erdoğan, partisinin Türkiye'nin demokratik, laik ve sosyal sistemine ve hukuk devleti ilkesine bağlı olduğunu söyledi. Laik muhalefete oy verenlere seslenerek, “Endişelerinizi anlıyorum; oylarınız bizim için değerlidir. Sizler demokratik hayatımızın zenginliğisiniz", dedi.
Bir dönem AKP’nin Türkiye’yi liberal bir demokrasiye dönüştürme potansiyeline sahip olduğunu düşünen, ülkenin önde gelen köşe yazarlarından Cüneyt Ülsever’e göre başbakan verdiği sözü yerine getirmedi.
Ülsever, Erdoğan’ın “tüm Türkiye’nin başbakanı” olmak ve liberal demokratik reformları ilerletmek yerine, daha çok kendi tabanının çekirdeğini oluşturan İslamcı kesimin menfaatine uygun değişikliklere öncülük ettiğini söylüyor.
Şimdi Türkiye'nin siyasetçileri ve aydınları, ülkenin ekonomi alanında başarı şansını ve bir AB aday ülkesi olarak güvenilirliğini şimdiden olumsuz yönde etkilemeye başlayan krizden çıkış için bir strateji arıyorlar.
Türkiye’nin en popüler köşe yazarı olan Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni, her iki kesime de ülkenin menfaatleri için çalışmaları çağrısında bulundu.
Perşembe günkü köşe yazısında Ertuğrul Özkök, "Şimdi herşeyi unutup, yeni bir toplumsal uzlaşma için yeni bir sayfa açmalıyız. Anlaşmazlıklara son verip, AB üyeliği başta olmak üzere ortak amaçlarımız etrafında birleşmeliyiz," dedi.
Türban meselesi ile ilgili yeni ve kapsamlı bir tartışma konusu ortaya atan Özkök, laik kesime, bu tip İslami sembollerin ilk ve orta öğretim kurumları ile kamu kuruluşlarında yasaklanması gibi yeni garantiler verildiği takdirde türban yasağının kaldırılabileceğini dile getirdi.
Özkök, “Demokratik ve laik bir Türkiye için yeni bir toplum sözleşmesi mümkün. Fakat önce birbirimize güvenmeye başlamalıyız”, dedi.
0 коментара:
Публикуване на коментар